Çoklu zeka kuramına göre her insanın öğrenme stili ayrıdır. İnsanın parmak izi, beyin yapısı ve algılaması, kişiliği – karakteri gibi öğrenmesi de kendine özgü ve diğerlerinden farklıdır. Örneğin kimi çocuk bir dinleyişte, kimi çocuk dokunarak, kimi çocuk yaparak, yaşayarak, kimi çocuk yazarak, kimisi okuyarak, kimisi de müzik dinleyerek daha iyi öğrenir. Diğer bir deyişle kalıcı öğrenmenin temeli değişik beyinlerce değişik tarzda atılır.
Yukarıda saydıklarımız arasında yer almayan daha değişik öğrenme şekilleri de vardır mutlaka. Öyleyse, karşısında ortalama 25 – 35 öğrenci bulunan öğretmenlerimiz nasıl bir öğrenme ortamı hazırlamalılar ki, öğrencilerinin tamamını kapsayan öğrenme-öğretme ortamları hazır olsun. Sınıfımızda 30 öğrencimiz olduğunu varsayalım, karşımızda 30 çeşit öğrenme stili var demektir. Bunların her biri için ayrı ayrı öğrenme ortamı hazırlanması ve sunulması neredeyse olanaksız görünmektedir.
Çoklu zeka kuramında öğrendiğimiz çeşitli öğrenme stilleri, her ne kadar birbirilerinden farklı da olsalar birbirileriyle ilişkili ve yakındırlar. Hatta bazı insanlarda bir kaç tanesi, diğerlerine oranla daha baskın düzeyde (ileri) olabilir. Biz öğretmenler bu özellikleri bilerek derse hazırlık yaparsak hem işimiz kolaylaşır hem de daha başarılı oluruz. Kalıcı ve tam öğrenmenin gerçekleşmesi daha kolay olur. Bu nedenle öğrenme çeşitlerini okulumuzun ve dersliğimizin olanaklarını göz önüne alarak gruplandırmalı, planlarımızı ve ders işleme düzeneğimizi ona göre hazırlamalıyız. Öğrencilerimizin öğrenme stillerini, ancak onlara uygulanacak çeşitli bilimsel testler sonucu öğrenebiliriz. Böyle bir çalışma okullarımızda halı hazırda yapılması zor görünüyor. Öyleyse yapılması gereken heterojen bir öğrenme ortamı hazırlamaktır. Yani değişik öğrenme stillerine hitap edecek olan çoklu öğrenme ortamını sürekli öne çıkartmalıyız.
Çoklu öğrenme ortamından şunu anlamamız gerekiyor. Öğrenme stilleri farklı bir sınıf ortamında hemen hemen her öğrencinin yararlanacağı öğrenme ortamının yaratılmasıdır. Bunu öğretmenlerimizin bir çoğu zaten yapmaktadırlar. İşte, çoklu zeka kuramını içselleştirerek artık öğrenme ortamlarımızı daha farklı, bilinçli ve özel hazırlamak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Ders öğrencinin beş duyusuna yönelik tarzda hazırlayıp sunmalıyız. Beş duyu organına yönelik ders sunumları tam öğrenmenin gereğidir. Öğreteceğimiz bilgi ve becerilerin kalıcı olmasını, unutulmamasını, başka bilgi ve davranışlara yöneltici olmasını istiyorsak bunu yapmak zorundayız. Öğrenci hem öğrendiği bilgiyi niçin-neden ve ne işe yarayacağını bilerek öğrenmeli hem de öğrendiği bu bilgiyi temel alarak yeni bilgilere ve davranışlara ulaşmanın yollarını da öğrenmelidir.
Eğitim bilimcilerin araştırmaları sonunda aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır:
a) Okuyarak öğrendiklerimizin %10’unu hatırlamaktayız.
b) Öğrenme ortamlarında dinleyerek (öğretmen tarafından anlatmaya dayalı) öğrenilen bilgilerin hatırlanması %20’lerde kalmaktadır.
c) Görsel (görerek)olarak hazırlanmış öğrenme ortamlarında öğrenilen bilgilerin hatırlanması %30’larda kalmaktadır. Yani ders işlerken harita, resim, afiş, slsyt gibi araçlar kullandığımızda öğrencilerimizin öğrenme düzeyi artmaktadır.
d) Hem görsel hem işitsel olarak düzenlenen öğrenme ortamında öğrenilen bilgilerin hatırlanması %50’lere çıkmaktadır. Derste 5 – 10 dakikalık film(TV, belgesel vd), sesli sunu gösterimi ..vb.
e) Duyduğunu ve gördüğünü sesli söylediği, söyleyerek tekrar ettiği zaman bu bilgiyi hatırlama oranı %80’i geçmektedir. Demek ki öğrenciye öğrendiğini sesli olarak tekrar ettirmek, derste öğrenciyi aktif kılarak sık sık söz vermek, onu konuşturmak, düşünmeye yöneltici değişik sorular yönelterek cevaplamalarını sağlamak, öğrenme düzeyini olumlu yönde etkilemektedir.
f) Dersi yaparak, yaptığını söyleyerek, uygulamalı öğrenen öğrenci öğrendiklerinin %90’ını hatırlamaktadır. Öğrenme düzeyi %90’ları geçmektedir. Öğrenci tutarak, dokunarak, ellerini kullanarak öğrenecek, dinleyecek, işitecek, duyacak, görecek, inceleyecek ve tüm bunları dudaklarıyla söyleyecek, yani tarif edecek, konuşacak. Beş duyuya yönelik öğrenme dediğimizde işte tam bu oluyor. Böyle bir ortamda tüm öğrenciler öğrenir.
Burada şunu hemen yeniden belirtmekte yarar var. Ders, sınıf ortamında öğretilmeli, öğrenci yapmalı, yaşamalı, görmeli, duymalı, dokunmalı, konuşmalı, derste aktif olmalıdır. Öğrenciye, dersin sonuna doğru onu düşünmeye sefk eden ve öğrendiğini sorgulamaya yönelten sorular sormalıyız. Derste öğrendiklerini pekiştirmesine, önceden öğrendiği bilgilerle bağ kurmasına yardımcı olacak bu geri bildirim sorularıyla kalıcı ve tam öğrenmeyi sağlamlaştırılmalıdır.
Öğretmenliğimin son döneminde İnebolu M.B.Özyürük İlkokulu nda bunları çok iyi uygulayan işine özen gösteren çok öğretmen tanıdım. Bu beni çok mutlu çok etti. Şimdi de onları keyifle izliyorum. Emeklerine teşekkür ediyorum..
E.S