Işık

IŞIK

Işık neyin olur senin?

Geçtiğin yollar neden pırıl pırıl

Gülüşün neden bu kadar aydınlık?

Kirpiklerindeki nem ,

Neden gökkuşağına dönüşür

Gözbebeklerinde?

Neden

Bakışların şafak ayini kutsallığında?

Dolunay akşamları

Neden kıskanır seni?

Işık hızında düşlerinden geçersin

Bir çiçeğin taç yaprağının..

Taze bir kır çiçeği senden alır ilhamını

Neden parlarlar senin varlığında?

Sahi ..

Işık neyin oluyor senin?

Neden karanlık

Neden ıssız gönlümün

Sen görmeyen arka sokakları

Neden bu çöl ıssızlığı her sensizlikte..

Sebep oluyorsun

Tüm fırtınalara..

Gerçekten, söylesene..

Ey gönlümün aydınlık yanı..

Işık senin neyin olur?

Ersoy Selki

Kendini Yaşa

Başkalarının duygu ve düşüncelerini yaşamımızın odağına koyup, kendi duygu ve düşüncelerimizi gözardı ederek yaşamak enerjimizi bitirir.

Başka birinin duygularını yaşamak, düşüncelerini uygulamak bizi gerçek anlamda mutlu etmez. Belki geçici haz sunar.

Kendi düşümüzü gerçekleştirmeye çalışmak bu yolda çaba göstermek insanı en çok mutluluğa götüren yollardan biridir.

Başkasının asfaltında yürümektense, kendi patikanda yürümek daha mutlu eder.

E. Selki

ÖĞRETİMDE ÖĞRETMENİN KİŞİLİK ROLÜ NEDİR?

göle köprülü

(Ardahan GÖLE Köprülü Köyü İlkokulu 1982)

“Çocuklarla arası çok iyi olan bir insan.”

“Çocukların derslerini sevmesinin nedeninin onun kişisel özellikleri olduğunu düşünüyorum.”

Muhtemelen buna benzer yorumlar duymuşsunuzdur. Ben de benzerlerini söyledim. Bunlar öğretmenlerin işlerine taşıdıkları güçlü ve eşsiz kişiliklerini tasdik etse de, beni aynı zamanda rahatsız da ediyor. Öğretmenliğin niteliğini belirleyen pedagoji bilgisinin ve tüm o karar alma süreçlerinin önemini azaltıyorlar ve bu da öğretmenliğin olduğundan daha az profesyonel bir iş olarak görülmesini pekiştiriyor.

Elbette bir öğretmenin tutkusu, karizması, sıcaklığı ve mizah duygusu öğrencilerin sınıftaki öğrenme deneyimlerini etkiler. Fakat öğretmenler aslında sınıfta öğrencilerle nasıl bağ kuracaklarını ve onlara nasıl ilham vereceklerini bilerek doğmazlar. Bunun yerine, bu kapasitelerini, sürekli olarak pedagojik bilgilerini ve sosyal-duygusal yeteneklerini geliştirerek artırırlar.

Kişilik ne kadar önemli?

Harika kişiliğin bir insanı harika öğretmen yaptığı fikri bir hayaldir. Çoğumuz bize “doğru” gelen yeni öğretmenler ya da konuşmacılarla karşılaşmışızdır: Kendilerinden emindirler. İnsanlara özen gösterirler ve yaratıcıdırlar. Fakat çoğu, ilgili öğretme becerileri olmadan, öğrencilerle birlikteyken etkili değildir.

Her ne kadar bu öğretmenin, öğrencilerin başlangıçta kendilerine yakın hissettikleri bir kişiliği olsa da, onların öğrenmelerini kolaylaştıracak araçlara sahip değildi. İlgili müfredat veya pedagoji bilgisi olmaksızın, “kişilik” olarak adlandırabileceğimiz her şey sınıf içinde kısa sürede yetersiz gelmeye başlar.

Aynı şekilde, eğer bir öğretmen başarılı ise, bunu sadece kişiliğe bağlayamayız. Öğrencileriyle bağ kurmak için zaman harcamak, kendileri hakkında konuşmaları için yapılandırılmış bir yol açmak ve onları ilgiyle dinlemek.

Peki, “kişilik öğretmenlikte hiç önemli değildir” diyebilir miyiz? Pek öyle sayılmaz. Kişilik önemlidir, fakat en önemli olan özellikler sabit olanlar değildir.

Bir öğretmen sesi çok çıkmayan bir olabilir, yani dışa dönük ya da komik olarak tanımlayacağımız biri olmayabilir, fakat yine de mükemmel bir öğrenme ortamı yaratabilir. Gerçekte önemli olan şefkat ve duygusal tutarlılık gösterme becerisi; güven oluşturmak için ihtiyaç duyulan kültürel yeterlilik; öğrencileri anlayabilmek; risk alma ve dürüst olabilme cesaretidir.

Öğretmenliğin temeli: Öz farkındalık

Kişiliğin öğretmenlikteki rolü bilmecesini çözmeye çalışırken, Vanessa Rodriguez’in aydınlatıcı bir araştırmasını buldum.

Kendisi de eski bir öğretmeni olan Rodriguez’in Öğreten Beyin Teorisi (Teaching Brain Theory), öğretmenin tıpkı öğrenmek gibi bir gelişimsel süreç olduğu fikrine dayanır. Ancak öğretme eşsizdir, çünkü etkileşime bağlıdır. Kendiniz öğrenebilirsiniz, ama öğretmek için öğrenecek birine ihtiyaç duyarsınız. Rodriguez, bu etkileşim sürecinde olanlara ilişkin farkındalığın, başarılı bir öğretmenliğin temeli olduğuna inanıyor.

Rodriguez ve ekibi çalışmalarında beş farklı “farkındalık” türünden bahsediyor: Öğretmen olarak kendinin farkında olmak, öğretme sürecinin farkında olmak, öğrenenin farkında olmak, etkileşimin farkında olmak ve bağlamın farkında olmak. Bunların her biri bir süreçtir ve öğretmenler bunları birbirlerinden farklı oranlarda geliştirirler.

Öğretme üzerine bu şekilde düşünmek bana çok anlamlı geliyor. İdeal öğretmenlik, belli bir anda bütün bu faktörlerin farkındalığını gerektiriyor.

Bana göre öz farkındalık, öğrenenin farkındalığı veya öğretme sürecinin farkındalığı kadar önemli. Öğretmenlik eğitimi ve mesleki gelişimde odağımız genellikle öğretme pratikleri ve birer öğrenen olarak öğrencilerimizi nasıl anlayabileceğimizdir. Fakat nadiren kendi kimliklerimizi incelemeye davet ediliriz.

Belki de ideal öğretmenliğe en çok katkıda bulunan kişilik unsuru – pedagoji bilgimiz, öğrencilerimizi tanımamız ve elbette alan bilgimiz ve tutkumuz kadar gerekli olan – öğretmenlik rolümüz içinde güçlü bir benlik duygusu geliştirebilme becerimizdir.

Kaynak: https://www.edweek.org/tm/articles/2019/09/25/what-makes-a-great-teacher-pedagogy-or.html

ÇOCUK DİNLENMELİ

Çocuklarımızı dinledik mi hiç?
“Başarı” duvarını aşmasını beklemeden.
Yaptığı hataları sert sözlerle uyarmadan, onunla duygu birlikteliğiyle yürüyebildik mi?
Size tüm yüreğini açarak, korkmadan, kızacağınızdan çekinmeden…
Ben korkuyorum çocuklarımız adına öğretmen olarak.
Onları dinledikçe davranış yanlışlarının sebebini anlıyorum.
Yetişkin insanları da anlıyorum. Gelecek korkularını, toplumda kendi yaşadığı pozisyonlardan yaşadıklarını..
Anlıyorum.
Korku, endişe, koruma içgüdüsü, gelecek hazırlama kaygısı ile doğru yapıldığı sanılan yanlışları..
Anlıyorum.
Fakat bedeli çocukluk döneminde travma olmamalı. . Düzelmesi zor etkiler.
Büyüdüklerinde de etkisinde kalacakları, nesilden nesile aktarılacak kadar zorlu kalıplar oluşturacak şekilde.
Topyekun bir seferberliğe ihtiyaç var.
Deniz Yıldızı kurtarır gibi sınırlı sayıda kurtuluş değil.
Bir çocuk bir sözden bile etkileniyor. size anlatmasa bile bana, bize, öğretmene, ya da anlayan birine anlatıyor.
Küçücük ruhlarında fırtınalar yaratıyor.
Ne mi istiyor çocuklar?
Basit.
ÇOCUK OLDUKLARININ, HATA YAPABİLECEKLERİNİN BİLİNMESİNİ
KOŞULSUZ ANLAŞILMAYI..
HER HATASININ SİNİRLE SÖYLENMEMESİNİ.
Yani daha çok SABIR.
Çocuktur ANLAMAZ, UNUTUR, şimdi üzülsede gelecekte anlar diye düşünmeyin.
Çocuk anlar, hisseder, unutmaz.
Gelecekte de neden? der.. Başka yol mu yoktu der.
ÇOCUKLAR, 
Sevilmekten
Yumuşaklıktan
Anlayıştan
Öyle hoşlanırlarki onu sağlayan kişileri üzmemek için inanamayacak kadar zor işleri başarmak için mücadele ederler.
Yetişkin kendi istediği şeyleri sadece uygulamalıdır..
Dürüstlük istiyorsa dürüst olmalı, zamanı kullanma öğretmek istiyorsa zaman planlamayı,okuma istiyorsa kendi de okumalı.. Çocuk bunu gördüğü zaman uygular.
Bizden nasihat değil davranış, konuşmalarımıza uygun hareket bekler..
İş, aş, meslek para kazanmış duyguları darmadağın, iletişim ve karakter eksiği bireyler var etmek istemiyorsak
Sevgilerden kuşkum yok elbette, anlayışlı büyükler olmamız gerekiyor.
Sevgi çiçeklerimiz solmasın. 
E. S